30 Aralık 2016 Cuma

2016 Değerlendirme ve 2017 Yeni yıl Kararları

Bir hışımla geldi geçti pehh pehh peehh Kirizoğlu yok yav 2016 2016. Aslında gerçekten bitsin de bir an önce. Ne yıldı be neler geldi başımız kimleri aldı götürdü. Şu hayatta görmediğimiz bir 3. Dünya savaşı (Allah korusun) bir de uzaylı istilası (ben olsam bu kadar karışık bir dünyayı istila etmezdim zaten kendi hallerine bırakınca yok edecekler kendilerini) kaldı.
Daha dün gibi buraya hedeflerimi yazdığım yazı.  Aslında her ay değerlendirme yapıp yüzleşecektim kendimle ancak kimi zaman benim gecikmem kimi zaman 2016’nın yıl boyu üstümüzde dolaşan karanlık bulutları değerlendirmelerimi istediğim gibi yapamadım. Ama yılmak yok önümüzde yeni bir yıl yeni bir şans var. 2016 açıkcası seni sevmedim(O da beni çok seviyor ya :P)o yüzden biran önce git. 2017 sen de adam ol, akıllı ol, adamı hasta etme. Evet şimdi eski hedeflerin değerlendirmesi ve yeni hedefler kısmına geldik. 1. Madde belli zaten spor yap diyete başla 2. Ne J
Her yıl kendime bir felsefe bulurdum ama bu yıl bulamadım önerilere açığım. Gerçi son aylardan sonra felsefe belli “Hayatta Kal” da yine de daha güzel önerilere açığım ;)

Şimdi zurnanın zırt dediği yere geldik. Geçen yılki hedefleri bir değerlendirelim bakalım.

1.       Spor Yap. (Buradan kasıt düzenli yap olduğu için dakka bir gol bir şeklinde başlıyoruz. Bu -1. Ha bol bol yürüdüm ama düzenli spor yok onu itiraf edeceğiz.)
2.       Sağlıklı Beslen. ( Bak bunu yaptım. Oraya 1 artı puan yazalım. Ha arada kaçamaklar yapıldı canım onları görmezden geleceğiz artık J)
3.       Yalın Yaşa. (Bazı bazı böyle bir çoşma isteği gelse de bu maddeyi de genel olarak yaptım. Gereksiz alışverişlerden uzak durdum. Plastik yerine cam bardak tabak kullandım. Oleyyy be bu da artı.)
4.       Bol Bol Seyahat et. (2 yurtdışı 6 yurtiçi olmak üzere 8 kere İstanbul dışına çıkmışım. Yani aya vurusak %67 oranla bir yerlere gitmişim. Bence buradan bir artıyı hakettim J )
5.       Bakımlarını düzenli yap. (Bu konuda çok kötüyüm ya. Bir heves alıyorum bir kaç kez yapıyorum sonra dolapta kalıyor. Kokoşum ama süreklilik yok bu konuda bir tane kokoş arkadaş lazım bana heveslendirecek. Yeterince kokoş değilim. Maalesef burası eksi)
6.       Hazır ve paketli gıda kullanma yada en aza indir. ( Heyt be bak bunu da yaptım. Bu da artı. Ben hedefleri beklediğimden daha da iyi yapmışım yeavv)
  1. Ailene ve dostlarına bol bol zaman ayır. ( Bunu da elimden geldiğince yaptım. Oraya bir artı daha yazalım)
8.       HAYIR demeyi öğren ( Bu 2017 hedefleri arasına da girecek maalesef. Hala insanları kırmak istemediğim için hayır diyemiyorum. Bu konuda çok çalışmam gerek çok. )
9.        Bol bol oku araştır her duyduğuna gördüğüne inanma. (2 haftada bir yada her ay bir kitap bitirmek gibi somut bir hedefi vardı bunun ama istediğim gibi bir kütüphane bulamadığım için burası çok üzülerek eksi. )
10.   Bloga devem et ve güncel tut (Buna da maalesef üzülerek eksi diyorum. Devam performansınmı beğenmedim. Daha çok çalışmalıyım. Daha çok çabalamalıyım J )

2,3,4,6,7 artı 1,5,8,9,10 eksi. %50, %50 çıktı ya la. Eee noldu şimdi ben hedeflerimi tutturdum mu? Tutturamadım mı? Eh beklediğimden iyi onu söyleyeyim. Sanki kolay hedefleri yapmışım da zorlar mı kalmış ne aslında tam olarak da öyle değil. Gelelim 2017’ye  1. Hedef ne sizce J  



1.       SPOR YAP. (Bu sefer realist olacağım. Günde 1 saat yürüme, haftanın 3-4 günü 30 dk antreman.)

2.       SAĞLIKLI BESLEN ( Bu sefer evde ekmek, kefir, yoğurt yap ve araştırıp organik ürünlerle beslen. Bir derece artıralım di mi ama J)
3.       MÜKEMMEL OLMAYA ÇALIŞMA ( Her işe yetişip herkesi mutlu edemeyeğime göre. Ben insan değil miyim diyerek insan olduğunu hata yapabileceğini unutma ;) )
4.       KENDİNE ZAMAN AYIR (Bu bazen arkadaşlarınla bir kahve içmek yada kuaföre gitmek yada yada fotoğraf makinanı alıp kendini İstanbul’un çeşitli semtlerine atmak. En az ayda 1 böyle  şeyler yapmak lazım hayat denen koşturmacanın içinde. )
5.       OKU OKU OKU (Oku Oku adam ol okumaktan zarar gelmez yada gelir. )
6.       BAKIMLARINI DÜZENLİ YAP (Şu bakım işine kafayı taktım bu sefer ya olacak ya olacak )
7.       HAYIR DE ( Canın istemiyor mu Hayır de arkadaşım derdin ne ya. Gıcıklığına bile hayır diyebilirsin yani )
8.        Ağaç dik, doğayı sev, ayıyı öp. (Oldum olası bir dikili ağacım olsun istemişimdir. Elimle en az 1 tane de olsa ağaç dikmek istiyorum. Bu sene hedeflerden biri mutlaka bu olsun. 1 kere yaparsam da bu hedef tamam dicem J . Ha ayıyı öpme sen nolur nolmaz J)
9.       BOL BOL SEYAHAT ET ( içinden bir ses bu sene bu hedef çok tutumayacak diyor ama euro malum aldı başını gidiyor yine de şurada bir hedef varmış diye koyalım )
10.   ERTELEME (Eski işler yenilerin ayağına dolaşıyor o yüzden aklına geleni aklına geldiği anda yap arkadaş. Seize the day, Carpe diem )

2017 hepimiz için çok çok çok güzel bir yıl olsun. Ha bir de bana milli piyonga çıksa fena olmaz yani J


18 Nisan 2016 Pazartesi

Geç gelen Mart

Havalar şaşırdı ben şaşırsam çok mu :) 

Yeni ay hep bana bir hesap kitap hatırlatır. Malum maaşlar aybaşı yatar kira kredi kartı falan filan derken hoooppp paracıklar paracıklar uçmuşşş gitmiş. Buraya nereden geldik bilmiyorum ama neyse biz konumuza dönelim yeni yıl aldığım kararların ne kadarına uyuyorum durum ne bir muhakeme edelim.  Bu arada ekstra Şubat- Mart birlikte yapacağım. Malum son zamanlarda tüm ülkede yaşananlardan bir kabuğuma çekilme yaşadım. Son 3-4 haftadır ev iş arasında gidip geliyordum. Biraz kendi çapımda beni koruyamıyorlarsa kendim kendimi korurum kafası – gerçi işe geleceksin Taksime gitmesen alışveriş merkezine gitmesen sokağa çıkmasan ne yazar da işte – Aman metrobüse binme aman kalabalık yere gitme sokaklarda fazla kalma koşa koşa eve git. Bu moral bozukluklarıyla ülkemizin sağolsun hiç boş durmayan gündemleri yazacak enerji bırakmadı. Ama sonra kendine ve okuyanlara haksızlık dedim ve işte geldim burdayım ben bu işte çok acemiyim ;)

Gelelim madalyonun öbür yüzüne açılsın kutular dökülsün kirli çamaşırlar ortaya.
1.       SPOR YAP – Bu hedef geçen aydan daha iyi Şubat başı bir egzersiz programı takip etmeye başladım ve sporuma çok sadık biçimde devam ediyorum. Önce hafif yavaş yavaş ağırlaşıyor. Akşama geç saate bırakırsam esneye esneye yapıyorum. Ayrıca günde 10000 adımıda tamamlıyorum ama bunun esprisi yürüyüş yapıp 1 saatte falan 10000 adım atmak sanırım. Ama yine de hayatıma hareket katıyorum önemli olan bu. Asansör out merdivenler in beybi. (Şubat)

Burada size yalan söylemenin hiç alemi yok. Martta spor cırta. Yani  o takip ettiğim program için yorgundum bilmem ne bilmem ne bir sürü bahane buldum. Bu iş için sanırım gece erken yatıp sabah yapmam gerekiyor. Yoksa hep bir bahane çıkıyor akşama bıraktığım de en azından bunu öğrendim ;) Ha bak 10000 adım olayını yapıyorum ama o da bir işe yaramıyor valla hehehe. -1’le başladık ama yalan mı söyleyecektim şimdi.

2.       SAĞLIKLI BESLEN – Gaziantep sayılmaz sayılmaz. Orada seyahatteydik. Ama nasıl yemeyeyim o baklavaları o küşlemeleri ha sorarım size. Ha bunun yanında ilginç bir biçimde hiç kilo almamış.  Günde 10 -15 km yürümemiz buna sebep olabilir. O haftasonu hariç yine tatlı kola ıvır zıvır yemiyorum J Salata birazda protein olsun diye et.

Yemek modumu güzel kahvaltı – öğlen salata et yada sebze et – akşamda yine salata et yada sebze et modunda devam ediyorum. Mart ayında kaçamak yoktu J Oleyyyyy. Hatta 3 gün falan bir diyet programı takip ettim ama tartım bozuk o yüzden sonuuçları bilemiyorum. Kıyafetlerden anladığım iyi sonuçlar ama J Ohhh en azından 1 artı aldık şükür J Tatlı kola ıvızı zıvırlar zaten hayatımda yok bu aralar. Beni gezmeler bitiriyor arkadaş.

3.       YALIN YAŞA – Şubat ayında 3 şey aldım. Atlama ipi , 2 kilogramlık ağırlık seti ve bir de Gaziantep'ten kutnu kumaşından şal ve sac tava.

Mart  ayında sonunda evime kavuştum ama ev ev değil deli kızın bohçası durumunda o ayrı. Bu sebeple eve fırın ocak ve davlumbaz alındı. Ama bak bana değil eve eve. Onun dışındaki harcamalara bakıyorum faturalar yeme içme. Kıyafetlerden çok paralarımı seyahatlere harcıyorum. Uçak bileti falan J
Genel değerlendirdiğimde buna +1 diyeceğim çünkü deli gibi alışveriş yapmadım.

4.       BOL BOL SEYAHAT ET – Bu ayı da kaçırmadık canım Gaziantep’le taçlandırdık J  Zaten yazısını da okudunuz. Mutlaka gilidip yenilmesi gereken bir şehir. Öyle ki Unesco’da Gaziantep’i gastronome şehri seçmiş.

Mart ayında eşimin doğum günü bir yere gidemedik ama Gaziantep Şubat sonu idi Martı’da saydık yani ;) Tahtaya bir artı daha yazalım lüften.

5.       BAKIMLARINI DÜZENLİ YAP  - Şubat ayında annemde olduğum için çok rahat yapmıştım.
Mart ayı curcunalardan bu bakım olayları eksik oldu. Tamam tamam ağlamıyorum burası eksi.

6.       Hazır ve paketli gıda kullanma yada en aza indir – Bak bu konuda direk artı. Çok başarılı gidiyorum. Zaten kullanmadıkça kullanmayasın geliyor.

7.       Ailene ve dostlarına bol bol zaman ayır- Taşınam sürecinde ailelerinmizin yanında uzun süre kaldığımız için bol bol vakit ayırdık J Ha dostlarla görüşmeler bu evsizlik ve yerleşme durumlarından biraz aksadı ama haberleşiyorum orada sıkıntı yok. Bir artı daha Sevsev’e J

8.       HAYIR demeyi öğren. Yok yok bu konuda çok başarısızım. Yılların alışkanlığını değiştirmek çok zormuş. Resmen kendi istediklerimi yapınca suçlu hissediyorum. Bu maalesef hala eksi.

9.       Bol bol oku araştır her duyduğuna gördüğüne inanma . Bahanelerimi sıralamayacağım 1 kitap bitmedi her iki ayda yani eksi.

10.   Bloga devam et ve güncel tut – Bu hedefi çok güzel ayarlayıp yapıyordum ki ülkenin gündemi patlamalar vesaire beni çok üzdü ve yazasım gelmedi. Ama yılmadan devam edeceğim. Bu yüzden buna artı diyorum.

Birazcık toplama çıkarma 1,5,8 ve 9 u yapamamışım. 10’da 6. % 60 başarı. Başarı oranımız düşmüş ve bu not pek geçer değil. O yüzden Nisan ayında Spor olayına bakım olayına eğileceğim. Artık evimde olduğum için doğal olayına daha da yoğunlaşmak lazım.

Nisan ayı doğum ayım olduğu için kendime bir kaç hediye alacağım kendime bunu tartışırız artık ekleyip eklememek de J Hala %50’den yukarıdayımm be J

Not ;  Amsterdam lalelerim açtııı :) Ama beklediğim gibi siyah değil de sarı çıktı neyse artık ;)



4 Mart 2016 Cuma

Gaziantep – Lezzetin doğduğu şehir

Kalbi olan bence bu yazıyı okumasın. Baştan uyarayım da :P Ha baklavaydı etti düşkünlüğü olan da okumasın zira abarttık camış gibi yedik.
Haftasonunu özetini bundan iyi anlatamadım J


Haa yiyeceğiz gezeceğiz derseniz buyrun naçizane denediğimiz bir kaç tat ile size yardımcı olmaya çalışayım. Aslında Gaziantep’e 2. gidişim bu ama 2 değil 12 kere de gidilir 22 kere de gidilir. Evet yemek yemeyi çok seven bir insanım J Yemek için yaşayanlardan hatta. Yediğin içtiğin seni olsun gezdiğin gördüğünü anlat derler ya bu yazı tam tersini yaparak yediğim içtiğimi anlatacak J
İlk gidişimizde 2013 Aralık ayında idi,  işin acemisiymişiz Adana- Antep yaptığımız için günü birlik 1 günlüğüne gittik. Yine de Katmer, Küşleme, lahmacun ve baklavayı bir güne sığdırabildik. Bu tecrübeden bu sefer 2 günlük bir Antep seyhati yapalım dedik ama bu da yetmiyor arkadaş. İmkan varsa 3 gün ideali sanırım.
Biz çok erken yola çıkmayalım diyip öğlen uçağıyla gittik. Saat 15 gibi indik. Ama ben ciğer tutkunuyum diyorsanız. Sabah 5 gibi Antep’te olacak bir uçak bulun ki Pazar ciğerciler kapalıymış. En iyisi Ciğerci Ali Haydar diye duyduk biz hem kendime hem size not. Aslında yeri gelmişken Pazar günü Antep’te olmak çok mantıklı değilmiş bunu anladım. Çok gitmek istediğim 2-3 yer kapalıydı hayal kırıklığına uğradım. Ya Cuma Cumartesi yada Pazartesi Salı orada olmak daha verimli olacak sanırım. Sırt çantası ile gittiğimiz için hemen kendimizi Havaş’a atıp şehir merkezine yola çıkıyoruz. Yarım saat sonra Pazar kapalı olan yerlenden biri olan Halil usta’yı yakalamak için Zeugma’nın orada iniyoruz. Halil usta Zeugmanın 2 sokak arkasında küşlemesi ile meşhur ve Cumartesi saat 16 – 17 gibi etler bitermiş ve adamda dükkanı kapatır gidermiş. Biz gittiğimizde şansımıza daha et vardı. Bu ikinci gidişimiz olduğu için biz birer porsiyon küşleme yedik. Lahmacun sorduk ama o bitti dediler mesela.  Küslemenin porsiyonu 25 tl.  Tabi önce hemen kaşık salatan geliyor. Sen onunla damağını ete hazırlarken isteğinize göre karışık kebap yada küşlemen geliyor. İlk kez gidenlere oradaki garsonların tavsiyesi karışık kebap oluyor ki simit kebabı denilen aslında bizim İstanbulda yediğimiz Urfa Adana’ya benzeyen bir kebap, soslu kuşbaşı et ve de küşlemeden oluşuyor. Benim favorim simit kebebı açıkcası. Küşleme bana biraz ağır geliyor. İlk kezciler karışık kebap yesinler. Küşlemeden sonra damağımızı diğer lezzetlerden mahrum bırakmayalım diye 1 porsiyonda karışık kebap söylüyoruz ki porsiyonu 20tl. Burada ekşi ayranla yemek lazım bu eti. Toplam 2 kişi 74 tl’ye çıkıyoruz. İlk gittimiz zaman kalabalıktık hesaba ne ödedik tam hatırlamıyorum ama daha ucuzdu. Bu sefer bana biraz pahalı geldi açıkcası. Yada daha iyi ifade etmek gerekirse fiyat olarak İstanbul’dan pek de bir farkı kalmamış gibi geldi. Yemeğin üstüne çay ikram ettiler eşim içti ama ben damağımdaki o lezzetin gitmesini istemediğim için içmedim J




Herşey eskisi gibi hiç bir şey değişmemiş


Et bizim işimiz :) 

Öncesi sonrası yapmak lazım di mi ama -2016
Eski dostlar eski dostlar - 2013

Bu lezzeti kültür lezzetiyle harmanlamak için Zeugma’ya döndük ama görevli kapanmaya çok az kaldığını söyledi. Bu sebeple yine Zeugma’yı gezemedimL Şimdi bir daha gitmem gerekiyor Antep’e Zeugma’yı gezmek için. Vallahi Zeugma için gideceğim bak J
Bu iki günde bol bol yiyeceğimiz için bol bol da yürüyelim düşüncesiyle buradan Koçak baklava’nın Gazi Muhtar’daki yerine yürüdük. Herkesin baklava şurada yenir burada yenir diye fikri vardır mutlaka ama nerede yenmeyeceğini söyleyeyim İmam Çağdaş. Dünyadaki en iyi baklavayı yapsalarda artık oraya gitmem açıkcası. İlk gittiğimiz Antep seyahatinde acemilikle girdik resmen garsonun sipariş alması için yarım saat bekledik. Paket alacağımız baklavalar için hadi hadi parayı verin de gidin tavrı vardı, kesinlikle ve kesinlikle tavsiye etmiyorum. Esnaflığı unutup sizi sadece yolunacak kaz olarak görüyorlar. Koçak da gayet hoş bir karşılama ile hemen ilgilenildi. Birden fazla çeşit tadabilelim diye birer porsiyon karışık baklava ile başladık. Kocam etçidir ben tatlıcıyımdır. Bu sebeple hazır baklavanın harman olduğu yere gelmişken 2. porsiyonu da kare baklava tercih ettim J Ama siz olsanız siz de yerdiniz. Ben sizi hiç ayıplıyor muyum? Eğer burada çüş falan diyorsanız yazının devamını okumayın lüften. Hesap olarak 47 tl ödedik(Çayları kattılar mı emin değilim) Porsiyonu 15 tl gibi hesaplayabiliriz yani.
Neee 2 porsiyon mu yemiş?
Yenmez mi bu baklava şimdi :)

Mutluluğun kendisi olmuş halde Üçler lahmacun salonuna yola koyulduk. Gazi Muhtar Paşa Bulvarından aşağıya doğru yürümeye başladık. Güzel hareketli bir cadde. 2. Soldan Ayıntap otelinin oradan dönüp Üçler lahmacuna geldik. Zaten tok olduğumuz için birer lahmacunla yetindik ama ne lahmacun arkadaş. İstanbul’da yiyebildiğim bir o kalmıştı artık onu da yiyemeyeceğim. Bu incelik bu çıtırlık ama olmaz ki. 10 tl gibi bir hesapla buradan çıkıp yürüyerek yediklerimizi eritmeye çalışıyoruz.
Lahmacunlar bile bol bol 

Aynı caddeden aşağı doğru yürürken kafelerin olduğu güzel bir sokak gözümüze çarptı. Oraya girdik bir yerden kulağımıza müzik sesleri geldi . Birer yorgunluk kahvesi içmeyi hakettiğimizi düşündük. Buradan aynı caddeyi dümdüz takip ederek Kızılay kan merkezine kadar gittik. Buradan Küşlemeci Mehmet usta ki kendisi Halil usta’nın kardeşi, sağa dönersek beyranıyla meşhur Sakıp Usta. Biz küşlemizi yediğimiz için beyrana doğru yola koyulduk. Sakıp ustanın ışıkları ve doluluğundan doğru yere geldiğinizi anlıyorsunuz. Beyranlarımızın yanında ikramlık çiğköfteler salatalar falan geldi ama inanın onlara dokunamadık. İlk gittiğim Antep gezisinde beni şaşırtan lezzet katmerdi. İkinci Antep gezimizde ise beni şaşırtan açıkcası beyran oldu. İlk masaya geldiğinde kokusundan çok ağır olduğu için yiyemeyeceğimi düşündüm. Salçalı yağlı etli bir çorba hele hele bu kadar yemenin üstüne tamam dedim ziyan oldu. Ama ucundan ucudan suyundan yemeye başladım. Bir kere çok acılı ben acı yerim ama yiyemiyorsanız sipariş verirken söyleyin bence. Sanırım bolda sirke ve sarımsak var. Bir iki kaşık derken tabağın dibini gördüm ve inanılmaz biçimde midemi rahatlattı. Beyran için çoğu yerde Metanet lokantasını duydum. Pazar fırsat olursa orada da yiyip karşılaştırmayı düşünüyordum ama fırsat olmadı. Ben Sakıp usta’ya 10 verdim, sizin fırsatınız olursa karşılaştırıp bana söyleyin e mi ;)  Bu arada bu kadarcık kısa zamanda bunları yedik ama hiçbiri de midemize hiçbir rahatsızlık vermedi.  Arkalarında sadece lezzet izi bıraktılar.

Bu senenin yıldızı Beyran


Haşatını çıkardığım kocanın isyanıyla otelimiz olan Şirehan otele gitmek üzere taksiye bindik ki 10 tl tuttu. Otelimiz eski zamandan kalma taş bir kervansaraydı. Otele bayıldık. Odaları dekorasyonu çok güzeldi. Aslında benim niyetim otelimizin yakınında olan Çulcuoğlu kebapta geceyi bitirmekti ama benimle aşık atamayan kocam ben bittim diyince oraya gitmedik. Üzüldüğüm noktalardan biri bu mesela Pazar öğlen gittiğimizde Çulcuoğlu kapalıydı. Buranın mantar kebabını yiyemedik. Siz pazara bırakmayın.

Otelimiz çok doğru bir seçimdi. 


Pazar günü benim en bir sevdiğim, hayatımın anlamı, aşkın tarifi olan katmer günü idi. Siz neden bahsettiğimi sandınız ki . Bence yok böyle bir lezzet. İlk gittiğimiz Antep gezisinde Katmerci Zekeriya usta’ya gitmiştik. Halil usta olsun Zekeriya usta olsun esnaflığın yaşayan profesörleri.  Biz Zekeriya ustayı bulamamıştık telefon etmiştik, çırak gelip bizi olduğumuz yerden almıştı. Bize Gaziantep’i anlatmışlardı. Nohut dürüm yemedik diye bize getirtip tattırmışlar. Sohbet etmiştik. Şimdi farklı bir yer deneyelim dedik. Sabah 7’de kalkıp çarşıdaki Kamterci Murat’ın yolunu tutuk. Katmerci Murat’ta da lezzet güzel ama aklım Katmerci Zekeriya’da kalmadı desem yalan olur. Benim aradığım kıtırlıkta değildi sanki. Kaymağı biraz fazla boldu. Kişi başı 1’er katmer yedik ama hatayı burada yaptık. Öğlen 12’ye kadar heryeri dolanmamıza rağmen acıkmadık. Güne ılık sütle katmerle başlamak gibisi yok ama J

Katmerci Murat'ın katmeri - 2016
Gözlerindeki aşkı mutluluğu görebiliyor musunuz :) 
Zekeriya Usta'nın da hakkını vermek lazım - 2013 


Katmerden sonra kaleye doğru yola çıktık. Saat çok erken olduğu için heryer kapalıydı. Kalenin oralarda bir mangal gördük insanlar başına toplanmış . Noluyor biri bedava mı dağıtıyor diye düşündük ki bir baktık bildiğin seyyar ciğerci. Köşe başı bir seyyar mangallı ciğerciye rastlamanız mümkün.
Burada da yazı buldum oleyyyy :)

Kalenin dibindeki kır kahvesinde çaylarımız içtikten sonra Kalenin arka tarafındaki Keçehane caddesini takip ederek Zeytin Han’ı bulduk. Zeytin handaki mağarayı görmelisiniz. Aslında niyetim zeytinyağı almaktı ama sırt çantamıza sıvı koyamadığımız için Osmanlı karışımı kahve ile yetindim. Deneyince yorumumu yazarım.
Zeytinhandaki mağara

Mesela Pazar gününün bir hayal kırılığıda az ilerideki Antep Sepetinin kapalı olması, düz ilerlediğinizde İmam Çağdaşı göreceksiniz. Ama dediğim gibi orası sizi yolunacak bir kaz gibi görüyor o yüzden pas geçmenizi tavsiye ederim. Bakırcılar çarşısına doğru ilerledik ama burada bile çoğu dükkan kapalı idi. Hediyelik bakırlarımı ve kocamın aklını alan sac tavamızı aldık J Kendime ve hediyelik kutnu kumaşında şal aldım.  Almacı Pazarını da gezdim ama gözüme kestirdiğim bir iki dükkandan kart aldım. İstanbul’a kargo yapıyoruz diyen. Salça, fıstık, biber, zeytinyağı gibi şeyleri kargo yaptıracağım. Bakırcılardan çıkınca hemen karşıdaki Tahmis kahvesine gidiyoruz. Bana kalsa burada bütün gün otururum. Çok otantik çok değişik bir yer. Kendi havası usülleri var resmen.  Biz kahvelerimizi içerken birden müzisyenler müzik yapmaya başladı. Yan masamızda bir amca vardı ya sahibi ya da oranın müdavimi duvarlarda resimleri falan vardı. Şapkasını bastonunu astı, masaya oturdu. Cebinden mendilini çıkartıp bir avuç yaş fıstığını diğer cebindeki kıracağıyla kırıp yemeye başladı. Bir süre sonra arkadaşları katıldı ona pişpirik oynamaya başladılar. Derken müzik başladı falan. O amcayla oturup sohbet etmek isterdim mesela. Hayat ona neler göstermiştir kimbilir. 
Tahmis'te menengiç içmeden döner miyim?
Aman Allah'ım çok cool bir gezginim :P Ama yine de klişeden vazgeçmem hehehe


Tahmis kahvesinden sonra Çulcuoğlu’na gidip kapalı olduğunu görünce hadi dedik Halil ustanın kardeşi olan Mehmet ustaya gidelim. Yine zaman ve enerji harcamadan taksi ile (10 tl) gidiyoruz. Bu sefer abartmayıp ben simit kebabı, kocam kuşbaşı istiyor. İçeceklerle 45 tl’ye kalkıyoruz. Ama arkadaşlar bence Halil usta. Konseptleri falan herşeyleri aynı sadece Mehmet usta’nın dükkan biraz daha yeni ve modern ama etteki lezzet Halil usta’da bir tık üstte. İstanbul’dakilere kıyasla hepsi güzel ama Halil Usta’nın simit kebebı daha sen ağzına atınca dağılıyor çiğnemene bile gerek kalmıyor. Yine aynı şekilde küsleme ve kuşbaşını Halil usta’daki yumuşacık Mehmet usta’da biraz daha çiğniyorsun falan fark var yani. Derdim bu işte 2 kere daha fazla çiğnedim :P Hayır efendim derdim herşeyi yiyip sizlere en iyisini sunmak J
Mehmet Usta'nın kebaplar ama yok yok Halil 
Halil dediysek de kötü demedik :)


Etin üstüne ne lazım tabiki baklavaaaa. Mehmet ustadan çıkıp Gazi Muhtar Bulvarın’da sola dönüp 2. Sola dönerek Atatürk bulvarına çıkıyoruz. Biraz ileride baklavanın ve söbiyetin kralı diye duyduğumuz Zeki İnal’ın tabelasını görüyoruz ama benim günümü yıkan şey kapalı. Evet bu sebeple Pazar gelmeyin. Ben gerçekten çok üzüldüm Zeki İnal deneyemedim ama her duyduğum böyle söbiyet yemedik şeklinde. Atatürk bulvarından devam ediyoruz. Şehitler abidesinin yanındaki merdivenli sokaktan inip sağa dönünce Çıtır usta Lahmacun fırını var.
Şehirde gezerken karşınıza İstiklal Madalyası çıkarsa şaşırmayın
Şu Balkondan da Atatürk 1933 yılında konuşma yapmış

Oturup birer lahmacun tadalım dedik. Hiç sipariş falan sormadan fırından sıcak sıcak çıkan lahmacunları adam birer tane çat çat koyuyor. Maydanozunuz turbunuz geliyor lahmacundan önce. Yok böyle bir incelik yok böyle bir lezzet. Ya şimdi lahmacun mu yiyeceğiz tokuz zaten diyen kocam ikinciyi yedi J Öyle lezzetli yani. Kıyasa gelirsek Üçler mi Çıtır mı diye. Bence Çıtır. Yine arada çok az bir fark var. Sanırım Çıtır lahmacunu adı üstünde daha çıtır çıtır.
Çıtır bir harika bebeğim 

Lahmacunumuzu da seçtikten sonra tekrar Atatürk Bulvarına çıkıyoruz. Yolun Karşısında Noter Kapısı vb. Kapılar var. Bu kapılar Bey Mahallesi’ne açılıyor. Eski Gaziantep Konaklarını falan restore etmişler kimi kafe kimi kitapçı turizme ve şehre kazandırılmış. Eskişehir yazımı okuduysanız oradaki Odunpazarı gibi. Çok da güzel Antep’in mimarisi falan çok hoş. Düğün fotoğrafçılarını duyrulur Alaçatı falan demode olsun bence Bey mahallesini değerlendirin. Sokak aralarında süper ötesi fotoğraflar çekilir. Biz çok fazla dolanmadan soluklanmak çay kahve içmek için Papirüs kafenin avlusuna oturduk. Ayrıca üst katta konağın içini görebiliyorsunuz. Bey mahallesinin sokaklarında kaybolup fotoğraf çekin gönlünüzün çektiği kafeye gidip çayınızı kahvenizi yudumlayın. Zamanı yavaşlatın oralarda kimler yaşamış düşünün.
Bir zamanlar burası bir konakmış biliyor musun?
Mimarisi çok güzel keşke korunsa 
Şehrin mimarisi gibi minarelerde bir değişikti

Zavallı ayaklarımızı dinlendirdikten sonra Atatürk bulvarına çıkıp Zeki İnal’da yiyemediğimiz baklavayı nasıl telafi ederiz diye düşündük. Hadi dedik denize düşen yılana sarılır Çağdaş’a gidelim. Dümdüz gidince zaten Çağdaş’a çıkıyorsunuz. Gönlüm çok istemiyordu açıkcası. Gittik içeri girdiğimizde adamlar yine suratımıza bakmadı herzamanki gibi zorla gidip garson bulup sipariş vermeye çalıştığımda söbiyet bitti diyip gitti. Ehh dedim çıktım. Zaten yol üstü baklavacı doluydu. Geri döndük Hacı Baba diye bir baklavacının söbiyeti vitrinden beğendik yedik. Gayette güzeldi.
Hacı baba bence gayet başarılı

Özetle aslında yeme içme et lahmacun baklava her yerde güzel. Ama bazı mekanların adı çıkmış. İmam Çağdaş gibi kimi bozulmuş kimi bozulmamış. Aynı yolu geri dönüp İstasyon caddesinde sağa dönüp Kamil Ocak stadına doğru gidiyoruz. Stada yakın Aşina Mutfağı diye bir lokanta var. Aslında bu mekanda yuvalama için Ali Nazik yiyin içli köfte kuru patlıcan dolması falan yiyin dediler ama biz çok tok olduğumuz için birer içli köfte bir patlıcan dolması ve eşimin isteği üzerine bir de kuşbaşı söyleyip paylaştık. İçli köfte 10 numara, patlıcan dolmanın ev yapımı daha iyisini yemiştim ama o da başarılı. Kuşbaşı öyle bir şey yoktu. Antep usulü soslu olanı sipariş etmişti eşim. Ağzında dağılıyor. Kekik aroması hafif acısı falan. Net yediğimiz en iyi kuşbaşıydı. Ali nazik içinde çok başarılı diyorlar bilginize. Daha da yiyecek ne halimiz ne zamanımız kalmadı.
Aşina'nın içli köftesi kuru patlıcanına kurban 

Bu haftasonunu tartışılmaz en başarılı eti idi Aşina Antep usülü soslu kuşbaşı 

Uçağımız 18.45 idi Havaş 17.00’de kalkıyormuş. Aşina mutfağı Havaşa yürüme 10 dk. Yavaş yavaş Havaşın o tarafa geçtik. Yapamadıklarımı aklımıza yazıp bir dahaki sefer için Antepe güle güle dedik.  Zeugma müzesini gezemedim o yüzden bir daha gelmem gerekiyor ;)
Not: Benim İmam Çağdaş ile ilgili düşüncelerimi uçaktaki diğer insanlarda katılıyor sanırım ki herkes kilo kilo baklava getirirken torbaların çoğunluğu Koçak idi. Güllüoğlu da gördüm. Ama koca uçakta sadece 1 İmam Çağdaş torbası gördüm. Bu arada İstanbul'a rahat 500 kilo baklavayla geldik J
Unesco Antep’i gastronomi şehri seçmiş. Ben de test ettim onayladım.



24 Şubat 2016 Çarşamba

Amsterdam - 4 gün yeter mi bence yetmez

Hollanda özgürlükler ülkesi yada fazla mı özgür ne.
Hep Amerika için duyduğumuz bu özgürlükler ülkesi tamlaması bence tam Hollanda'ya göre. Geçtiğimiz haziran ayında 4 günlük bir Amsterdam gezimiz oldu eşimle birlikte. Ben çok sevdim şehri. Şu ana kadar gidip de sevdiğim sehirler arasında garanti ilk 3'te. Yine yapacak çok şey ve az zaman var tabiki.
Benim gittiğim şehirdeki herşeyi yapmak istemek gibi kötü bir huyum var. Müzede gezeceğim heryeri de göreceğim gece klübüne de gideceğim . Bir kısıtlama yapmıyorum sonra da haşatım çıkıyor :))

Amsterdam diyince herkesin aklına ilk kek yedin mi, Redlight'a gittin mi , cigara içtin mi geliyor tabiki. Siz hiç öyle şeyler düşünmezsiniz canım ama ben yine de söyleyeyim. Kek yemedik, aslında eşime yedirmeyi düşündüm ama eşim 1.80 iri yarı olduğu için keki yese bir şekilde beni düşman gibi hayal etse bir çaksa bana yıldızları sayacağım için bu düşünceden vazgeçtim. Kendin niye yemedin dersen benim halihazırda çok çalışan bir hayalgücüm var (Rüyamda Türkiye Cumhurbaşkanı'nı suikastten kurtaran bir ajandım bir defasında var sen düşün gerisini) bir de o keki yersem neler görürdüm neler yapardım tahmin edemedim. Ha bir de kime Amsterdam'a gidiyoruz desek herkes bir kek yeme hikayesi anlattı. Yok birileri otel odasına kapanmış birileri katillerden kaçmış vs.. Özetle dinlediklerimden yemeye niyetiniz varsa 1 gününüz garanti gidiyor. Çünkü etkisi en az 4-5 saat sürüyor tabi kişiden kişiye değişir.
Cigara'da içmedim ama şehirde parklarda banklarda her yerde herkes tüttürdüğü için içmiş kadar oluyorsunuz. Sürekli bir koku var bir koku var diyordum sonradan çakozladım o kokunun cigara kokusu olduğunu. Redlight'a geleceğim ilerleyen kısımda.
Bisikletlilerden bence uzak durun biz Avrupa’dayız yeawwww bize herkes yol verecek diye kendimizi yollara atarken bir tane 60 yaşında teyze deli gibi süratli bisikletle üstümüze gelip bir de zil çalıyordu. İlk günün sonunda öğrendik ki geçiş üstünlüğü bisiklet,yaya, araba imiş. Ezerler valla o derece kullanıyorlar bisikletleri.

İlk farkettiğim şey şehrin havası gerçekten çok temiz. Rahat nefes alıyorsunuz. Bir de çok sessiz benim sesim sokaklarda çınlıyordu resmen. Yine yürüyerek gezilebilecek bir şehir  en bir sevdiğim. Görülmesi gereken her yer birbirine çok yakın. Cumartesi bizim uçağımız 12 buçuk gibi iniyordu. Havaalanından trenle şehre ulaşım çok kolay direk tren var 30 dk falan sürüyor.  Tren biletlerini kiosk makinalardan kredi kartı ve nakit ile alabiliyorsunuz. Kredi kartına biraz fazla ücret kesiyorlar üstünüzde yeterli varsa nakit ile alın. Avrupadaki genel olarak tren metrolardaki gibi biletinizi perona giderken de okutmanız gerekiyor. İnince de okutuyorsunuz.
Amsterdam Central'dan geçen bütün trenler sizin için uygun. Ama bir tanesini çok dolaşıyor. Bu sebeple bilet alırken rotaya bakıp buna dikkat edin. Bir de örneğin Paris - Amsterdam trenine aldıysanız dikkat Parise gidene binmeyin :)) Sonra bu yazı bir işinize yaramaz kendinizi  Shanzelize de bulmayın :) Trenler 1 ve 2 nolu platformlardan kalkıyor. Tren biletini aldığınız salondan 1 kat aşağıya iniyorsunuz.  Bilet 9 euro ama kredi kartı ile alınca 10 küsür oluyor.

Seni yeneceğim Amsterdammmmm J İstanbul’da Haydarpaşa’dan trenden inip bunu yapamadan yandı bari burada yapayım dedim.

Amsterdam Central Dam meydanına 5 dk yürüme mesafesinde. Bizim otelimiz Dam meydanının arka caddesindeydi.  İlk hedef otele bavulları  atıp günü öldürmeden olabildiğince çok şey görmekti. Tabiki klasik avrupa otellerinden daracık bir oda. Çift kişilik bir yatak minik bir askılık ve banyo tuvalet. Amsterdam'da evler eski çok dar. Ve genelde asansör falan yok merdivenlerde çok dik. Yani çok ağır bavul götürmeyin adam sizi 4. kata verir valizi çıkarana kadar ananız ağlar. Otel çok merkezi olduğu için iyi bir para da ödedik.

Amsterdam'da 1. günümüz otelden çıkınca başlıyor.  Hafif kazınan midelerimiz için bir şeyler yiyelim dedik, buranın nesi yenir dediğimizde  "Manneken Pis" dediler.  Her yerde göreceksiniz zaten yani bildiğin külahta patates yahuu. Biz battal boyunu aldık 2 kişi diye ama cidden kocaman. Elimde gören kadınlar aaa kıza bak diye birbirlerine beni gösteriyorlardı.  Çok güzel soslarıda var. Artık içinizden geçeni deneyin. 

                                                                 Öksüz doyuran patateslerim J


İlk olarak bize çok met edilen kanal turu yaptık ama benim size tavsiyem deniz bisikleti ile kanallarda tur atmanız. 4 kişi daha ekonomik oluyor tabi ama kişi başı 10 euro, kanal turuda zaten aynı para. Kendiniz kanallarda gezmek daha zevkli oluyor. Aaa bak  ama bacaklarım koptu canım çıktı resmen. Çevir Allah çevir ancak 1 metre yol gidiyoruz. Deniz bisikleti maceramız son gün yaptık detaylara orada değineceğim :))

Damrak caddesi üstündeki kanal turlarından birine  bindik. Hepsine sırayla sorup pazarlık yapın. 20 den başlayıp 10 euroya bulduk biz mesela. Kanal turunun espirisi kaptan amca size Amsterdam ve Hollanda ile ilgili bilgiler veriyor. Tarihi yerleri, bölgeleri falan  kanallarda dolaşarak gezip görüyorsunuz, tekne evlerin yanından geçiyorsun falan filan. Benim aklımda kalan en önemli bilgi Hollanda kanunlarının biraz fazla gevşek olduğunu söylüyordu. Örneğin 3 yıllık hapis cezası için Hollanda'da adam öldürmek gerekir hem de 2 kere dedi. Artık espiri mi gerçek mi bilemem.
1 saat kadar sürüyor. Aldığı yere bırakıyor sizi.


Amsterdam’ın Dans eden Kanal evleri ama yalannnn bildiğin evler sarhoş J






Kanallar kanallar

Kanal turundan sonra Damrak'tan Dam meydanına doğru yürüdük. Dam Meydanının batısında Kraliyet sarayı  yanında De Nieuwe Kerk yani yeni kathedral kraliyet ailesi ile ilgili törenler burada oluyormuş. Bir tarafında meşhur Kathedral, güneyinde Madame Tussand's müzesi, doğuda eski ve meşhur bir hotel. Onun önünde de National Monument var. Kısacası bol bol fotoğraf çekilebileceğimiz bir meydan :))  Ayrıca bir sürü sokak göstericileri atlı arabalar ile hep hareketli bir yer.
Kliseye ve Saraya giriş ücretli bu sebeple girmedik. Roma'da alasını bedava gezebiliyorsunuz orada köşe başı klise. Kapısından kafamızı uzatıp baktık :) Belki bizdeki biraz doygunluktan kaynaklı ama dediğim gibi daha iyileri var.

Saraylardan beri gelmiyorum efenim J




Bu da kraliyet Katedrali kapıdan bakın 10 euro vermeyin ;)

Buradan Madame Tussands's sağından Kalverstraat'a giriyoruz. Burası alıveriş edebileceğiniz bir sürü dükkanın bulunduğu hareketli bir cadde. Buranın sonuna doğru küçük bir kapıdan geçerek bu karmaşa ve hareketin içinde huzurlu ve sakin bir gün geçirebileceğiniz Begijnhof'a varıyorsunuz.Burada hem Amsterdam'ın en eski yerleşim bölgesini hem de zamanında  tam anlamıyla rahibe olmayan dindar kadınlar topluluğunun(böyle diyorum çünkü isterlerse evlenmek için ayrılabiliryorlarmış) manastır olarak kullandığı evleri ve  küçük English Reformed Church kliselerini görebiliyorsunuz.  34 numaralı ev mezkez Amsterdam'ın en eski 2 tahta evinden biri. Şu anda kalan nadir tahta evlerden. Amsterdamlı'ların en büyük 3 korkusu olan Salgın hastalık,Sel ve Yangın(XXX)  olan yangın yüzünden artık evler tuğladan yapılıyor. Aslında  uzun vakitiniz varsa burada kitabınızı alıp bir yere serilip 1-2 saat geçirilebilir. Ama bizim o kadar vaktimiz olmadığı için gezip fotoğraf çekilip gezi rotamıza geri dönüyoruz.

Bu kapının arkasında dünyanın en huzurlu mahallelerinden biri var.

Rahibe görünümlü rahibe olmayan kadın


 34 Numaralı tahta ev,

Hollandalılar çok uzun gerçekten kadın erkek çok uzunlar. Size yaşadığımız küçük bir anla ne kadar uzun olduklarını canlandırmaya çalışayım. Bankalara oturup dinlenip etrafı izliyoruz. Yan bankta bir kız oturuyor. Bir arkadaşını gördü merhaba demek için ayağa kalkacak ayağa kalkması abartmıyorum 2 dk sürdü. Kız kalk kalk bitmiyor. Biz böyle aşağıdan yukarıya bakıyoruz kafalarımız en ön koltuktan Imax film izler gibi oldu. Ben böyle uzunluk görmedim. 2 metre 10 cm falandır. Hadi bu kadar uzun insan var ama bu bir kadın arkadaşım. Zaten kadınların boy ortalaması 1.83 mü neymiş. Kendinizi buna hazırlayıp gidin. Ben hazırlıklı gitmiştim ama eşim boy kompleskine girdi resmen :)

Laleleriyle meşhur olan Hollanda'nın meşhur çiçek pazarını görmeye  Bloemenmarkt'a yola koyuluyoruz. Kalverstraat'tan devam edip Singel'a gelince kanalın karşısında Pazar zaten dikkatinizi çekiyor. Burası hediyelik eşyacılar çiçek tohumları zaten güzel bir Pazar diyebiliriz. Çiçek pazarı adını farklı farklı tohumlar ve canlı çicekler ile haketmiş bence. Karşısında da hediyelik eşya dükkanları var. Biz almamıştık ama diğer arkadaşlarım buradan sweetshirt falan almış 10 euroya yani iyi fırsatlar ele geçebiliyor o yüzden dükkanları bir dolaşın. Ama bu tip turistik yerlerin hepsinde pazarlık yapın. Bizim kapalı çarşı hesabı hep fiyatlar biraz şişirme. Tahta laleler, tahta takunyalardan almadan buradan çıkmayı başarabildim :)  Son gün lale tohumları almak ve bir kaç magnet  için tekrar uğramak üzere buradan da ayrıldık.  Bu arada gözüme kestirdiğim bir kaç magneti aldım. Şunu söyleyeyim Amsterdam'da magnetler çok güzeller. Şu anda buzdolabımda bildiğim bir Amsterdam kanal Mahallesi kurulu :) 

Ben tahta değil gerçek lale tohumları aldım ektim Nisan’da çıkınca paylaşırım artık.
Siyah dediiler ama inşallah kandırmadılar J

Amsterdam kanal evleri biraz yamuk ve hepsinin tepesinde bir kanca var. Kimileri bunlara dans eden evler diyor ama bence bunlar bildiğin sarhoş evler :)) Ya yapan mütehitlerin kafaları çok kıyaktı yada bir sebebi var dedik. Bize evlerin kapıları dar ve merdivenleri çok dik olduğu için eşyaları pencerelerden bu kancalar yardımıyla taşıdıkları, bundan dolayı da eşyalar çarpmasın diye evlerin bazıları öne eğik bazıları da geriye yatık şekilde yapıldığı anlatıldı. Ayrıca malum Amsterdamın altı su dolu olduğu için temeller zamanla çökerek ayrıca bir yamukluk ve yatıklık yatıyor hem binanın kendi içinde hem de yandaki binalara doğru. İnsanların da binaların da kafası güzel kısacası.
İşte sarhoş evlerden biri J

Şimdi bunu yapan mütehatite ne demeli?


Çiçek pazarını bitirdikten sonra Muntplein üzerinden meşhur ve görülmesi gereken meydanlardan biri olan Rembrantplein'e yürüyoruz. Burası Amsterdam'ın hareketli meydanlarından biri. Meşhur Rembrant tablosundan esilenilen heykel yüzünden bu ismi almış sanıyorum. Meydan da bir sürü kafeler ve restaurantlar var. Bir de gece klubü Studio 80 iyi DJ'lerin çıktığı. Bu gece klubü gidilecekler listemdeydi ama kocamın yorgunluktan bayılması üzerine gitmekten vazgeçtik. Gidecekler için gitmeden önce sitesine gidip gideceğiz gün hangi grup çıkıyor öğrenmeniz gerek zira kapıda soruyorlar. Biz sadece Cumartesi Pazar ve Pazartesi geceleri oradaydık ve klüp Pazartesi kapalı. Gece hayatı sevenler de bunu bilir ama gece bir klübe gidecekseniz yada çıkıp eğlenecekseniz bence Cumartesi gecesini tercih edin. Genelde yurtdışında gördüğüm Cumartesi geceleri diğerlerine göre daha eğlenceli geçiyor. Biz bir kafede oturup Amstel biralarımızla yorgunluk attık. Bu arada Amstel birası eskiden buradan geçen Amstel nehrinin sularından yapılırmış. Adı buradan gelirmiş. Bence Amstel ehh fena değil. Ama çok bira insanı değilim. Heineken daha iyi ama bira sevmeme rağmen şu ana kadar içtiğim en güzel ve en iyi biralar Prag biraları. Bence 1 numara zira Avrupa'da en çok bira tüketilen yerde Çek Cumhuriyeti Prag imiş. Neyse  bu yazı daha fazla Prag yazısına dönmeden. Yolculuk ve hemen yaptığımız gezinti falan yorulmuştuk ve otelimize döndük. Amsterdam da bayıldığım yürüyerek gezilen şehirlerden. Dam meydanında bir şeyler yiyecek yer bakıyoruz. Hollanda'nın kendilerine has mutfağı yok. Öyle yenilecek özel bir şey yok yani. Her yer steakhouse'cu dolu biz de burada yaşayan arkadaşımızın tavsiye ettiği bir tanesine giriyoruz. Dam meydanında Cau diye bir mekan. Fena değil. 2 kişi 50 euro ödüyoruz. Eh işte normal gibi ama açıkcası 50 eoruluk bir şey değlidi. O yüzden bence steak yerine pizza falanda yenilebilirdi.  Eğer özel bir yiyecek yoksa yemeğe yurtdışında bu kadar para vermeyi pek sevmiyorum açıkcası.

Yemekten sonra otelimiz de biraz dinlenip Redlight tarafına gidiyoruz. Otelimiz Red light'ın arka sokağı sayılır. Dam meydanında anıtın arkasındaki otelin sağından girdiğiniz de Red light bölgesine çıkmış oluyorsunuz. Akşam gittiğimiz için iğne atsan yere düşmüyor. Bize çok değişik geldi açıkcası. Redlight tek bir sokak değil bu arada 3 tane paralel sokaktan oluşuyor diğerlerini de gezin yani. Evlerin büyük camekanları var malum ablalarımız da iş kıyafetlerini giymiş - jartiyer vesaire yada tanga ve gögüslere minik yıldızlar - müşteri bekliyorlar her esnaf gibi. Tabi saçlar fönlü ful makyaj. Bazıları camlara vurup sizi çağırıyor. Pazarlık edenlere de rastladık. Uzun ve kısa olmak üzere 2 tarife varmış. Pazarlıkta anlaşınca camekandan içeri alıyor perdesini kapatıyor. Arkada bir oda varmış. Olaylar orada dönüyor. Bir kere çok turistik bir bölge. Buranın pis bir bölge olmasını beklersiniz ama hiç öyle değil. Son gün gündüz de uğradık bildiğini çoluklu cocuklu insanlar geziniyor.Normal kafeler restaurantlar var. Gündüz deneyimine tekrar geleceğim. Bir kaç uyarı mavi ışıklı camekanlar Trans'ların camları onlar daha agresif ve kaldıramayacaksanız hızlı hızlı geçin.  Biz neredeyse 3 sokağın tamamanı gezdik her çeşit kız var. Sarışını esmeri kumralı zayıfı balıketlisi tombulu. Ben 1-2 çok güzel kız diyebileceğim kız gördüm. Bu ablalarımız bu camekanları kendileri kiralayabiliyorlarmış. Hani çok da öyle bir kötü yola düşme olayı söz konusu değil buralarda.  Eskiden bu tip işler bu kadar aleni yapılmadığı zamanlarda bölgede bu tip işleri yapan ablalar kapılarına kırmızı fener asar ve yaktıklarında açık oldukları belli olurmuş Kırmızı fener sokağı muhabbeti de oradan geliyormuş. Siz siz olun foto çekmeyin. Bizim başımıza gelenleri son güne gelince anlatacağım :)
Casa Rossa var bir de gidin çok değişik bir deneyim diye söylenen. Seks tiyatrosu. Adamla kadın bildiğin canlı yapıyorlamış. Bir Türk çiftle beraber geziyorduk. Beyler girmemize izin vermedi halbuki ben merak etmiştim :))
Ama siz gidin ya. Bir kere gelmişsiniz Amsterdam'a ;) Haa bir uyarı daha outlet'e siz siz olun girmeyin. Evet bu işinde outleti varmış.Arkadaşlarla bir şeyler içip biraz sohbet etmek için Dam'a yakın İrish pub'a gittik. Atmosferi güzel bir şeyler içmek için uğranılabilir. Bana kalsa Studio 80'ye gidelim dedim ama beyleri çok yormuşuz otellere gidip sızıldı :))

Pazar günü Amsterdam'da yaşayan arkadaşımız da bize katılacaktı. Önce yeldeğirmenlerini görmeye Zaanse Schans'a oradan da balıkçı kasabası olan Volendam'a gitmeyi planladık.  Otel zaten tren istasyonuna çok yakın olduğu için sabah 9.30 gibi tren istasyonunda buluştuk. Bu arada burada Albert Hein diye marketler var. Bunlarda taze sandviçler kurabiyeler kruasanlar taze sıkılmış şişe meyvesuları var ve fiyatları da gayet uygun. Biz kahvaltıyı bu şekilde yaptık. Su çeşmeden de içilebiliyor o yüzden 1 şişe suya 3 euro vermeyin. Tren istasyonu diyorum ama burası otobüs, tren, tramway herşeyin merkezi. Ben normalde nereye hangi otobüsle gidilir çok sıkı takip ederim ama arkadaşıma güvendiğim için kendimi ona bıraktım. Zandaan'a giden 391 nolu kırmızı otobüslerle gittik.
Burada otobüs ve tramway için aynı biletler kullanılıyor. GVB diye geçiyor ve günlük olarak satın alınabiliyor. Biz yanlışlıkla bunlardan almışız ama bu kırmızı otobüsler şehirler arası otobüs gibi sayılıyor ve farklı bir bileti var ama o da günlük idi şöförden alabiliyorsunuz. Yarım saat gibi bir zamanda varıyorsunuz. Bence mutlaka gidilip görülmeli yeldeğirmenleri ve evleriyle bir masala diyarı gibi bir yer.


Ben bu köye yerleşeceğim tutmayın beni...

Yeldeğirmenlerin etrafında yürüyüp bol bol fotoğraf çektirdik. Peynirleri de meşhurmuş alabilirsiniz. Peynirleri bir marketten alırız dedik ama dehşet güzel olan pesto sosluyu alın zira hiç bir markette bulamadık. Bir de lavantalı bize çok ilginç ve güzel geldi. Fotoğrafla çok arası olmayan sevgili kocacığım peynir dükkanındaki Hollanda köylüsü kılığındaki kızla fotoğraf çekilmek istedi. Onu çektik beni çektik kız bize Türkçe “Ben de Türk'üm Hoşgeldiniz demez mi” :)) Hayır adam fotoğraf çekilmek istemez istemez o kadar insan arasından Türk'ü bulur :))

Hollanda köylüsü görünümlü Türk kızı J

Kıkırdaya kıkırdaya evlerin arasında dolaşmaya başladık. Sanki bir yerden Pamuk Prenses çıkacak öbür taraftan Külkedisi seslenecek gibi geliyor. İnsan bu evlerde bu bahçelerde yaşasa ömrü uzar, huzurun resmini çizemesem de çekebilirim size :)

Bu huzur değil de nedir? Böyle bir eviniz bahçeniz olsa ömrünüz uzar

İlgisini çeken olabilir şu bahsettiğim Albert Hein marketlerinin ilk şubesini de gördük burada. Buraları dolaştıktan sonra bir sonraki otobüs saati yaklaşınca durağa doğru gidiyoruz. Direk Volendam'a ulaşım yok, Central Station'a dönüp oradan Volendam'a giden otobüslere biniyoruz.
İlk Albert Hein, persil bile var canımm
Bu dev takunyaların içine çocuklar girip fotoğraf çekiliyor diye bunu benim yapamayağımı kim söyledi ki?

Hayat çok garip köprüler falan...

Bana şu arkamdaki evi alsak yaa...

Yine yaklaşık yarım saatlik bir otobüs yolculuğu sonradı kendinizi şu hep işi gücü bırakıp yerleşilecek balıkçı kasabalarından birinde buluyorsunuz.

Volendam meydanını 4 tarafını da görmüş olduğunuz J



Burası da liman deniz gemiler falan

Ama ben şahsen yerleşeceksem Zaanse Shans gibi masal diyarı bir kasabaya yerleşmeyi tercih ederim.  Sokaklarda dolaşırken kıyı boyunu kendiniz buluyorsunuz. Burada seyyar biçimde çeşitli balık, kalamar, karides gibi envayi çeşit deniz ürünleri yenilecekler arasında. Oturup yiyebileceğiniz restaurantlar da var ki yaklaşık kişi başı 15 Euroya çıkarsınız. Biz seyyarların daha lezzetli olacağını düşünüp seyyarlardan kalamar alıp Marken adasından adını alan Marker denizi'e karşı bira kalamar yapıyoruz .
Kalamar ve yengeç ayağı, bence seyyarları tercih edin ;)



Bize mi öyle geldi Efes’in şişesini mi çalmışlar?

 Marken adasına da geçin diye tavsiye ediliyor ama biz geçemedik. Magnet vesaire hediyelik alışverişlerinizi de buradan yapabilirsiniz yine Amsterdam merkeze göre bir tık daha uygun. İlk indiğinizde geri dönüş otobüs saatlerine bakın zira biz son otobüsü yakaladık. Başka ulaşım alternatifi de yok. Taski  var mı taksi ile ne kadara dönülürdü hiç bilmiyorum. Merkeze döndüğümüzde GVB biletlerimizi açtırıp(Burada otobüslere falan hem binerken hem inerken okutuyorsunuz. Biletleri okuttuğunuzda aktif hale geliyor bizim biletletlerimiz daily’isi 24 saat geçerli) . Geldimizde vakit henüz erkendi. Konu nasıl oraya geldi bilmiyorum ama Amsterdam'da çok büyük bir cami olduğunu ve adının Ayasofya olduğunu öğrenince merakla oraya gidelim dedik arkadaşımızda sağolsun bizi kırmadı ve tramwayla o tarafa gittik. Buranın mimarisi ile tuğladan yapılmış gerçekten büyük ve değişik olmuş. Sonra Simit sarayında bir çay keyfi yapalım dedik.

Allah’ım feryadımı artık duysan diyorum diyor da bunun benim onu günde 18 km yürütmemle akalası yok vallahi yok bak ;)

Simit sarayımızın da şurada bir fotoğrafı olsun.

Kocama da bir ödül olsun niyetiyle Ajax Arenaya gidelim dedik tramvayla çok rahat buralara ulaşabiliyorsunuz ve Arenanın oralar Pazar günü olduğu için bomboştu, maç falanda yoktu tabiki. Stadın etrafında fotoğraf çekilirken benim için olabilecek en güzel şeyi gördük. I Amsterdam yazısı :)) Hem de bomboş :) Kocam için olan ödül bana döndü her harfte şekil şekil fotoğraf çekildim. En son aşağıda gördüğünüz gibi azarı yedim yeter eve diye puhahahha :)) Bu yazıdan 3 tane varmış.  2 tanesi geziciymiş her hafta farklı yere çekiyorlarmış .Hatta bir süre arkadaşımın evinin önünde durmuş ama ben gelene kadar çekmişler. Bir tanesi fix Rijskmuseum'um önünde duruyor. Oradaki hiçbir zaman boş kalmıyor. Biz müze için 9 gibi gittik o saatte bile birileri vardı. Boş yakalamak tamamen şans yada çok erken kalkacaksınız. Arkadaşımızın ev-odasında akşam yemeğine gidiyoruz :) Tabiki sonra gelip otel odamızda yorgunluktan sızıyoruz :))
Önce her Harfte tek tek çekileyim J
Sonra kombinasyonlar ikili tekli falan

Bunu eve götürlebilir miyiz?

Yeter artık düş önüme yürü otele :P

Oleyyy müzenin orada da var biraz da burada çekilelim puahhaha


Pazartesi günü bendenizin çok sevdiklerinden biri olan müzeler günü ilan ettik. Birinci tavsiyem uzun kuyruklarda vakit ve nakit kaybememek için biletlerini online alıp çıktısını alın. Birinci avantajı bilet gişesi kuyruğu beklemeyip hemen geçiyorsunuz. 2. avantajı bir miktar daha uygun oluyor. Amsterdam'da gerekli gereksiz herkese her şekilde hitap eden bir çok müze var. Rijskmuseum, Van gogh Museum, Anne Frank Museum, Willet- Holthuysen Museum, House Boat Museum, Hermitage Museum, Sex Museum, Madame Tussaund's Museum, Heineken Experience, Diamond Museum, Nemo(Bilim ve Teknoloji Müzesi), Tulip Museum, Amsterdam Dungeon(İşkence Müzesi). Bunların hepsine ne zaman ne de para yetmeyeceği için ben kendine 3 müze ile sınır koydum. Yine çılgınım falan ama rasyonel bir insanım. Matemetik ağırlıklı okumanın hayatta sana bazı faydaları oluyor :) Bir de hocalara yok efendim bunlar bizim hayatta nerede işimize yarayacak diye isyan edermişsiniz etme:)  Açıkcası İşkence müzesi, Elmas müzesi falan gibi müzelerin gereksiz olduğunu düşünüyorum. Ben buralara kadar gelmişim Van Gogh müzesini görmek isterim dünyaca ünlü ayçiçeklerini, odasını. Bir de meşhur Rembrant  tablosu ve diğer sanat eserlerini görmek için Rijskmuseum ki Hollanda Tarihi ile ilgili şeyleri de görebiliyorsunuz. Son olarak da kocama bu müzeleri gezerek çektiği eziyetlerin ödülü olarak Heineken Experience :)) 3 müze bir gün için yeterli olur diye düşündüm. Madame Tussaund'a gidilebilir ama bence fırsatınız varsa Londra'dakine gidin oradaki en büyük olan galiba.


Vermişim sırtım Rijkmuseum’a kafam rahat

Sabah dün açtırdığımız tramvay kartları ile Dam meydanındaki duraktan binip Museumplein'de inerek 3. günümüze başlıyoruz. Kahvaltı olarak Albethein'lardan taze sandviç ve taze sıkma meyse suyu alıyoruz. Türk gibi kahvaltısı olan hiç bir ülke olmadığı için bu Avrupa'da güzel ve zaman kazandıran bir kahvaltı. İlk durağımız Rijskmuseum. Bu müze bence Hollanda sanat ve tarihini bir arada barındırıyor. Hollanda gemilerinin nasıl yapıldığını, nasıl yürütüldüğünü, gemi parçalarını görebiliryorsunuz. Dönemin silahları, kıyafetleri, porselen yemek takımları, bir platform üstüne çıkamanıza rağmen boyunuzdan daha büyük bebek evleri vb.. Ve bir sürü resimler var.

Benim en çok ilgimi çeken müzenin 2. katında bulduğumuz kuytu bir bölmede Sultan Ahmet(Hani şu Kösem'in Padişahı olan Ahmet :)) ve o dönemde Osmanlı ile ilgili yapılmış bir sürü resim. Sarayın ve dönemin halkının yaşayışını anlatan resimler. Zamanın Hollada elçisinin yanında gelen ressam tarafından yapılan resimler. Sadzamından paşasına yeniçerisinde cariyesine kadar çizmiş. Halktan insanlarıda çizmiş. Hatta bir divan toplantısını bir kabadayıyı bile çizmiş. Osmanlının o zamanki halini Hollanda'da böyle önemli bir müzede görmek yine gurur damarlarımızı kabarttı. Haremdeki eğlenceleri bile resmetmişler. Ama ne zormuş ya o devir adama fotoğraf çekemediği için 2-3 düzine resim yapmış.

Saat 11 gibi idi bir sonraki müzeye biletimiz saat 13 de olduğundan aradaki boşluğu değerlendirmek için  Leidspleine yürüyüp artık yurtdışı gezilerimde geleneklerimden biri haline gelen Hard Rock cafe'de bira patates yapıyoruz. Hard Rock kafenin konumu çok güzel. Bir kanalın içinde oturuyorsunuz gibi. Dünyanın en huzurlu yerlerinden biri diyebilirim. Size de tavsiye ederim ;)
Hard Rocktan sonra tekrar Museumplein'e dönüp Van gogh için saatimizin gelmesini çimenlere yayılıp bekliyoruz. Buralara kadar gelmişken dünyanın en iyi ressamlarından birinin resimlerini canlı canlı görmeyi tecrübe  etmek lazım  di mi ama di mi ama. Adamın kesinlikle bir derdi var. Resimlerden bu hissi alıyorsunuz. O'da benim gibi zamanında kıymeti bilinmemiş bir insan. Ben öldükten yıllar sonra değerim anlaşılacak ahh ahh :P

Öğle yemeği için çok vakit kaybetmeyelim dedik ve museumpleine yakın olan Vondelpark'ı da görmek için yine Albert Hein'dan birer sandviç meyve suyu menüsüyle kendimizi parka attık. Vondelpark şehrin göbeğinde kocammaaaaaaaaaan bir park. Bugün güneş yüzünü gösterdiği için güneşi gören Hoollandalılar sere sepre Vondelpark'a atmış kendini. Çimenlerde oturuyorlar güneşleniyorlar, bisiklet kullanıyorlar. Bir parkın bayağı içine kadar gitmemize rağmen ancak yarısına gelebildik. Çimenlere ceketlerimizi serip yayıldık. Yeşillikleri gölü kuşları izledik. 

Vondelparkta çocuklar gibi şendim :)

Parktan sonra sıradaki müzemiz Heinken experience ona yakın olan tüm günlük tramvay biletlerimizle Van Baerlastraattan tramvaya binip oude Pıjp de uygun bir durakta iniyoruz. Azıcık sokaklarda kaybolarak azıcık sora sora pazarı buluyoruz. Evet evet bildiğiniz Pazar. Haftaiçi her gün saat 17'ye kadar
Albert Cuypmarket diye geçen pazar. Ben değişik ürünler ucuz hediyelikler bekliyordum ama açıkcası Çicek pazarından falan farklı pek bir fiyat bulamadım.  Sadece dün akşam arkadaşımın evinde yediğimiz çilekli turtadan sonra çilek aldım. Bildiğiniz çilek çilek kokan hayatımda yediğim en lezzetli çileklerdi.
Pazardan sonra bugünün kocaya ödül kısmı olan Heineken Experience'a. Burası Heinekenin ilk fabrikasıymış. Adamlar buradan da para basma yönetimini bulmuş. Bence eğlenceli ve güzeldi. Hem bira nasıl yapılıyor onu görüyorsunuz hem de 2 buçuk bira içiyorsunuz.

Heineken eğlencesi J

Bu kadar aksiyona biraz dinlenmek için Dam meydanına otele dönüyoruz Allahtan tramvay kartlarımız var onlarla hemen Dama'a dönüp otelde biraz dinlendik. Amsterdam'daki arkadaşımızla oradaki kafelerden birinde bir şeyler atıştırkdık. Kendilerine has bir yemekleri olmadığı için steak, pizza, sushi falan yiyebilirsiniz. Yine ayakların isyan ettiğini bir uyku için otele döndük :)

Salı son günümüzdü. Sabah 9 gibi otelden çıkışımız yaptık. Otelin sahipleri Türk'tü. Zaten elini sallasan Türk'e çarpıyor. Uçağımız öğleden son idi bavulları orada bırakmamıza izin verdiler biz de son günümüzün baulsuz tadını çıkarmak için yollara attık kendimizi. Aslında bugünkü amacım 9 straatsları dolaşmaktı. Bunlar alışveriş dükkanlarının olduğu sokaklarmış. Bizim otel Centrala yakın olduğu için Brouwersgracht yani bira yapımcıları kanalı hani meşhur boat evlerin olduğu yer üzerinden sokaklarda kaybola kaybola gideriz fotoğraflar çekeriz diye düşünmüştüm. Yani son gün serbest zaman :P Zaten Brouwersgracht'tan dümdüz güneye doğru inecektik nasıl kaybolabilirdik di mi

Boat evler’den biri

Brouwersgracht’ın sokakları

Bir şehri gezmenin en güzel yolu sokaklarında kaybolmaktır J

Şu bankta otursam kalsam kimse bana dokunmasa

Ama ben herzaman başarılamayanı başarırım. Boat evlerin fotolarını çeke çeke beğendiğimiz sokaklardan aşağıda doğru gidiyoruz. Döndük dolaştık kocam  aaa bak bak süper bir kathedral gördüm ne buldum heyecanıyla beni bir yere sürüklemeye başladı ki ne görelim bu Dam meydanındaki Nieuwe Kerk. Gül gül çekinme arkadaşım. Yani o kadar yürüdük başladığımızı noktaya geri geldik :))Anna Frank huis'a doğru giderek tekrar denemeye çalışırken kocam deniz bisikletri kiralayan yerler gördü. Sorduk 20 euro deposit kişi başı 10 euro , aile paketleri de vardı. Çok istiyordu bende 9 sokaklardan vazgeçtim. Hadi binelim dedim. Bir istasyondan alıp başka bis istasyona bırakıp depositonu alabiliyorsun. Biz en son bir kaç hediyelik almak için Çiçek pazarına uğrayacaktık bundan en yakın durak olan Leidsplein'e bırakmaya karar verdik ama sorun oraya varmak :) Aslında çok eğlenceli ilk gün yaptığımız kanal turu mu bu mu derseniz bu ama kesinlikle kondisyon lazım. Çevir çevir gitmiyor anam gitmiyor yavrummm bacaklarım böyle çile görmedi.  Bir de ilk altıdığımızda istasyondan bir çift Japon kızla aynı anda çıktık. Onlar bastı gittler. Biz yerimizde dönüp duruyoruz. Zaten 1 saatliğine kiralamışız 5- 10 dakika orada dönmekle geçti :) Neyse kaptan koca dümeni çözdü de ilerleyebildik.

Bakmayın gülümsediğime ayaklar İsyaaaaannnnnnn diyor

Kanal bisikletinden Kanal evleri görüntüsü

Kanal haritası verdiler ama kanallarda da kaybolmayalım diye küçük bir kanala girip geri döndük aynı yolumuzdan dümdüz devam ettik. İstasyona yakın suya düşmüş bir bisikleti kurtarmaya çalışıyorlardı biz de bisikletin yanına yanaşıp kurtarılmasına yardım bile ettik, ustalaştık yani :) Bisikleti istasyona bıraktıktan sonra Çicek pazarından son hediyelik alışverişlerimizi yaptık ve Kalverstraat üzerinden ver elini  Dam meydanı :)


Dam meydanına geldiğimizde hala 1 saat kadar vaktimiz vardı hadi Red light' a bir daha gidelim dedik. Gitmez olaydık. Arkadaşlar, dostlar siz siz olun gündüz gitmeyin. Bildiğin teyzeler,nineler dükkanlarda. Gördüğüm bazı görüntüleri hafızamdan silememekten korkuyorum. Gündüz zamanı outletmiş meğer. Biz nereden bilelim. Ama şunu da söyleyeyim gündüz normal bir sokak gibi. Oturup yemek yiyip bir şeyler içebileceğiniz kafeler var, evler var. Tabi bunları gece göremiyorsunuz. Bir de siz siz olun fotoğraf çekmeyin. Grafitili bir duvarda poz verdik foto çekiliyorduk Yandaki abla cama vuruyor bize küfür ediyor. Başkaları bize gösterdi de farkettik hiç üstümüze alınmıyorduk. Onu çekiyoruz falan sandı herhalde ama meğer orada foto çekmenin yaptırımları varmış polis yakalasa makinene el koyup bir de 100 euro gibi iyi bir ceza kesiyormuş.
Bu foto uğruna az daha dayak yiyecektik puahaha



Bu da ilk Coffeshop’muş.

Kanalın karşı kıyısındaki bir ablada müşteriyle pazarlık ediyordu. Zoom yapıp çekeyim dedim abla anladı kapıyı açıp bize sövmeye bağırmaya falan başladı. Biz nasıl kaçıyoruz. Arka taraflardan falan dolaştık. Son saat son saat başımıza iş açacaktım. Yok yok çekemedim resmi :))
Saatin 3e yaklaşmasıyla otelden bavulları aldık, central stationdan Schiphol havalanına tren biletlerimiz aldık. 10dkda bir tren var sıkıntı olmuyor. 30 dk falanda tren sürüyor. Havalanında sadece uçağa alınan kapıdan önce bir arama var öyle bizim gibi 2-3 kere arama yada kapılardan geçiş yok.

Seni çok özleyeceğim Amsterdam ühühühühüh 

4 günde görülmesi gezilmesi yapılması gerekenleri bence rahat rahat yapıyorsunuz. Kocama sorsan belki rahat rahat demez :) Ha daha kalsanız yapacak şey bulur musunuz evet ama şehrin genel havası tadını almak için yeterli :)

Kucak dolusu öpücükler :))



 Not: Biraz foto bombardımanı bir yazı oldu ama hepsi benim yavrularım J